Pedro’nun sitemidir, çünkü sefaletin değil suçluların kapatıldığı bir çağdandır. Sefil bir duruma düşeni seyircinin belki gülerek belki üzülerek keyifle izlemesine akıcı, yapışkan bir küfürdür Pedro’nun kameraya fırlattığı yumurta. Öyle ki kameradan süzülen yumurta seyircinin bedenine fırlatılmış gibidir, yıkasan da kokusu kolay kolay çıkmaz, bir ilandır, siz de sefilsiniz, siz de bu sefalete ortaksınız. Nedir Pedro’nun suçu? Arkadaşlarıyla birlikte sakat bir adamı sokak ortasında dövmesi midir? Çalıştığı atölyeden bir bıçağın çalınması mıdır? Arkadaşını polise gammazlayan birini ölünceye dek dövüp cüzdanındaki parayı paylaşması mıdır? Annesinin yaptığı çörekleri çalıp karnını doyurması mıdır? Gerçekten nedir suç? Basit bir seyirci için suç belki çocukta değildir ama annesindedir ya da arkadaş seçimindedir. Ancak mesele hiç bunlar değildir. Çünkü neden olan buna sefaletin kendisidir. Sefalet toplumda yok edilemezse suçu üretirsin, dolayısıyla suçluları. Suç ve ceza arasında, arzu ile bastırma mekanizmaları arasında, yaşam ile ölüm arasında çocukluktan başlayarak mekik dokumaya başlarsın; hayatta kalmanın tek yolu kendinden daha zayıfı ezmek olur, zincirleme olarak herkes birbirini ezer, böylece sefalet daha büyür, suç ve suçlular da. Yoksulluk sıradanlaşır, şiddet yaygınlaşır, ölüm hayatın her anında kendini hissettirir. Yönetmen filmin en başında uyarır: “Bu film gerçek hayatı göstermektedir. İçinde iyimserlik yoktur.”